Karımla Karavan Anılarımız! (2) (Gökhan 48 Y., İzmir)
Ne diyeceğimi
ya da nasıl başlayacağımı bilemiyordum. Karım
toparlandı ve yanımdaki yardımcı şoför koltuğuna
oturdu. Karımın içinde halen Akın’ın dölleri vardı ve
o hiçbir şey olmamış gibi yanıma geldi,
sigarasını yaktı ve konuşmamaya devam etti. İçim içimi
yiyordu; hem dimdik olmuştum ve karımı sikmek istiyordum, ama
bir yandan da onu o halde izlemek, ortamın ambiyansını bozmak
içimden gelmiyordu. Yemek yemek için duracağımız 1.5 saatlik
mesafe boyunca hiç konuşmadım; durduğumuz restoranda da denizin
yanındaki masamıza geçip, siparişlerimizi verince artık
konuşma zamanı gelmişti.
Önce etrafa
baktım biraz, konuya nasıl gireceğimi bilmiyordum. Karım da
zaten hiçbir şey olmamış gibi davranıyor ve o olaydan
önceki küslüğümüzü devam ettiriyordu. “Sanırım
konuşmamız gerek!” diye bir girizgah yaptım. Karım, “Öyle
diyorsan!” diye kestirip attı, ama hangi konuda konuşmaya
gireceğimden çok da net emin olmasa gerek, bir konuya yönelik bir şey
söylemedi. “Neydi o yaptığın?” diye sordum. Ben de
daha lafları yuvarlıyordum. Karım, “Neyden bahsediyorsun?”
dedi. Bir süre daha lafı çevirdikten sonra, “Karavanda
yaptığından bahsediyorum tabii ki!” dedim. Biraz sinirli ve
kızmış gözükmeye çalışıyordum, ilk dakikadan bu
olaydan keyif aldığımı öğrenmesin diye.
Karım, “Ne
yapmışım ki?” deyip gevrek gevrek gülünce, “O çocukla
neden o kadar ileriye gittin?” dedim. Karım gayet rahat bir ifadeyle,
“Ben hep sana bakıyordum ve senin de bana
baktığını biliyordum; rahatsız olduğunu
anladığım anda bırakacaktım, ama sen görmene
rağmen beni asla durdurmadın. Ben de sonuna kadar gittim!” dedi.
Bu kadar rahat ve pişkin olması bir parça canımı
sıkmıştı, ama bir yandan da hhalen hoşuma gidiyordu.
Ben de, “Ben de senin beni kızdırmaya çalıştığını
anladım, ama makul bir anda bırakacağını
düşünerek müdahale etmedim. İşleri bu noktaya getirip 19
yaşında çocuğa vermen mi gerekiyordu?” dedim. Karım, “Özür
dilerim, bir daha olmaz!” diyerek kestirip attı. O an, belki de
kendimde bile garipsediğim, bir his oldu. Neredeyse (Bir daha olmaz!)
dediği için, (Öyle demek istemedim!) diyecektim. O haz, garip bir biçimde
hoşuma gitmişti.
Daha sonra da
yemeklerimiz geldiği için konuyu açamadım. O günün
akşamında, karavanı kenara park ettiğimde karımla
harika bir sevişme yaşamıştık. O ana kadar
aramızda uzun süredir olmayan bir haz ve istek vardı üzerimizde.
Sevişmem bitip, Akın�ın yaptığı gibi,
karımın içine boşaldıktan sonra, karım, “Sen
bundan hoşlanmışsın!” dedi. İnkar veya kabul
etmedim. Sadece susup oturdum. Karım, yıkanmak için, karavanın
banyosuna doğru ilerleyince, “Bir daha yapacak mısın?”
dedim. Banyonun kapısından bana bakarak, “İster miydin?”
dedi. Ben sessiz kalınca, “Bakarız!” diyerek duşa
girdi.
Sonraki 3 gün
boyunca bu konu aramızda hiç açılmadı ve otostopçuya da denk
gelmedik. Artık Muğla’dan çıkmış, daha da
aşağılara doğru gidiyorduk. Rotamız güzeldi ve sanki
birkaç gün önce yaşanan olay ikimizin de sinirin, stresini
almış, bizi bambaşka iki insan yapmıştı. Şimdi
odağımız daha farklıydı. Artık neredeyse
durduğumuz her yerde, yol kenarında gördüğümüz her insana bu
tarz fantaziyi yaşayıp yaşamayacağımız kişi
mi diye bakıyorduk.
Saat 16:30
civarı, yine yolda ilerlerken bir otostopçu gördük. Bu çocuğu benim
gözüm pek tutmamıştı, çünkü daha ufak duruyordu. Karım ise,
“Alsana şunu!” dedi sadece. Biraz yavaşlatsam da
arabayı, “Daha ufak duruyor o!” dedim. Ama karım, “Boş
versene, ne olacak?” dedi. Daha fazla diretmeden arabayı durdurdum ve
çocuğu karavana aldım. İsmi Orkun’du ve 17
yaşındaydı. Lise öğrencisiymiş ve o da klasik bir
biçimde otostopla tatile çıkmış. Zaten bu yazlık bölgelerin
yollarında genellikle bu tarz tatilcilere çok fazla rastlamak mümkündü.
Karımın
üzerinde o gün daha da dar ve dekoltesi belli bir bluzla mini etek vardı.
Karım onunla sohbet etmeye başlamıştı. Ben daha çok
ipleri onun eline bırakıyor ve anın tadını
çıkartıyordum. Daha rahat bir imaj vermeye
çalıştığım için; karımdan olur olmaz şeyler istiyor
ve teşekkür etmek için orasına burasına dokunarak
dudaklarından öpüyordum. Orkun da bizi ilgiyle hissediyordu ve
davranışlarından rahatlamaya başladığı da
anlaşılıyordu. Atağa geçeceği ve hamle
yapacağı doğru anı karımın bileceğinden
emindim ve bu yüzden de onu uyaracak bir şey yapmıyordum.
Karım yine
arkaya geçti ve mutfak tezgahının önünde sözde bir şeyler
hazırlıyormuş gibi yaparak bacaklarını sergilemeye
başladı. Ara sıra çekmecelerden bir şey almak için
eğilirken minicik olan eteği yüzünden kalçalarının alt kısımları
hafif hafif gözüküyordu. Çocuğun inanılmaz derecede bunu
beğendiğini ve istekli olduğunu görebiliyordum; ancak
beklediğimden daha cesur çıkmıştı. Çantasını
kucağına almıştı ve eli, çantanın altında
yavaş yavaş hareket ediyordu. Karıma bakarak 31 çekmeye
başlamıştı. Hiçbir şey demeden ve fark etmeden
karavanı sürmeye devam ediyordum. Karım da sanırım 31
çektiğini fark ettikten sonra bana bir şey söylemek için iyice
eğilince resmen kalçalarının yarısını
göstermiş oldu. O pozisyonda da neredeyse yarım dakika kadar
kaldı.
Orkun’un gözleri
karımın kalçalarındaydı. Bir yandan numaradan karımla
konuşuyor gibi yaparken, diğer yandan da dikiz aynasından Orkun’u
kesiyordum. Gözlerini dahi ayırmadan karımın kalçalarına
bakıyor ve bir yandan da sikini okşuyordu. Karıma, “Ne
yapacaksan yap, bu salak yoksa çantasına boşalacak!” dedim.
Güldü ve, “Merak etme, ben halledeceğim!” diyerek
toparlandı yavaştan. Ben, “Orkun, eğer bir problem olmazsa
şurada bir 20 dakika kadar mola vereceğim.” diye seslendim.
Orkun da anın şoku ve zevkiyle, “Tabii efendim, sorun yok.”
dedi.
Arabayı
durduğumda yerimden kalktım ve karavanın iç kısmına
geçtim. Karımla göz göze geldik ve artık yılların
getirmiş olduğu birbirini tanıma yeteneği ile birlikte hiç
konuşmadan sadece bakışlarımızla birbirimizle
anlaşıyorduk. Karım bir anda, “Burada mı
duracaksın? Hani o söylediğim yerde duracaktık?” dedi. Ben
de ters davranarak, “Ben burada durmak istedim. Senin o söylediğin
yere girmeyeceğim. Orası yolumuzun 20 kilometre ötesinde, boşuna
zaman harcayacağız!” diye cevap verdim. Biz orada suni ve
tamamen uydurmaca bir kavgaya tutuştuk. Yaklaşık 5
dakikalık bir kavgadan sonra seslerimiz iyice yükselince, karıma, “Sen
hep böyle yapıyorsun! Hiçbir şeyden memnun olmuyorsun!” diyerek
kapıyı vurup dışarı çıktım.
Planımız tıkır tıkır işliyordu. Amacım;
Orkun ve karımı yalnız bırakmaktı. Şimdi,
karımın benim için aralık bıraktığı, perde
aralığına geçmiştim ve karavanın içini seyrediyordum.
Karım
numaradan ağlayarak Orkun’un yanına oturdu. Konuşmaları yarım
yamalak da olsa duyuyordum. “Hep böyle davranıyor bana, benim
isteklerime hiç önem vermiyor!” dedi. Orkun da onu teselli etmek
bahanesiyle karımın omuzlarını okşamaya
başlamıştı. “Sadece gezide değil; yemekte, özel günlerimizde… hatta…
özel anlarımızda bile benim isteklerime önem vermiyor. Bana yetmiyor!”
dedi. Orkun’un şaşkınca baktığını görebiliyordum.
O an muhtemelen kapıyı açıp içeriye girsem bile beni fark
etmeyecek kadar şaşırmış ve
odaklanmıştı.
Birkaç
dakikalık konuşmadan sonra karım aniden Orkun’un
dudaklarına yapıştı ve elini, çantayı
kaldırıp, Orkun’un açıktaki sikine attı. Çok büyük bir siki
yoktu, ama epey kalındı. Karım benim gibi 48 yaşında
bir adamdan sonra iki seferdir genç erkeklerle birlikte oluyor ve onların
enerjisiyle sikiliyordu. Orkun’un siki, karımın elinde dimdik ve kıpkırmızı
olmuştu. Karım, Orkun’un çok fazla dayanamayacağını
anladığı için de ön sevişmeyi biraz hızlı geçmek
niyetindeydi. Ufak birkaç öpüşmeden sonra, üstündekileri bile
çıkartmadan, sadece içindeki külotu dizlerine kadar indirdi ve
eteğini hafifçe beline doğru toplayarak Orkun’un kucağına
oturdu.
Karım bilerek
sırtını Orkun’a vermişti ki, hem benim için aralık
bıraktığı yerden bana bakacaktı, hem de Orkun’un beni
görmesini engelleyecekti. Karımın ıslanmış
amcığına Orkun’un yarrağı girerken, ben de 31 çekmeye
başlamıştım. Kendimi garip hissediyordum; hem bir ezik gibi
hissediyordum, ama aynı zamanda da çok keyif alıyordum. Benim
neredeyse üçte birim yaşındaki ergen şu an gözlerimin önünde
karımı sikiyordu ve bu yaz bittiğinde de lisedeki
arkadaşlarına ballandıra ballandıra anlatacaktı bu
tecrübesini…
Karım, Orkun’un
kucağında hızla zıplıyordu ve çocuğun da eli
sanki yapıştırıcıyla yapışmış gibi
karımın göğsünün üstündeydi. Sıkmıyor,
okşamıyordu, ama muhtemelen bir refleksle oraya
atmıştı ve tutuyordu. Orkun, karımın
azgınlığını ve ateşine 3-4 dakikadan fazla dayanamadı
ve karımın içine patladı. Orkun’un
boşaldığını gördükten sonra ben de geri çekildim ve 10
dakika kadar etrafta turladıktan sonra karavana geri geldim.
Karım
toparlanmıştı. Orkun da bir köşede sessizce oturuyor ve göz
teması kurmamaya çalışıyordu. Karım,
yakınlaşma numaraları yaparak aramızdaki (sözde)
kavgayı ve soğukluğu kırmaya çalışıyordu.
Ben de belli olmasın diye önce birkaç dakika soğuk durup,
ardından da onu affettiğimi söyleyerek aramızdaki buzları
erittim. Orkun’u ineceği yere kadar götürüp
bıraktığımda, “Her şey için
teşekkürler!” dedi. Karımla birkaç saniye göz göze geldiler. Karım,
ben fark etmemişim gibi yaparak Orkun’a bir göz kırptı ve
Orkun’un da duyacağı şekilde “Hadi
kocacığım, gidelim!” dedi. Biz de yola koyulduk!
[Gökhan]